İnsan bedeni doğayla uyum içinde çalışan, muhteşem bir mekanizmaya sahip. Bu mekanizmanın çalışması için besinlere ihtiyacımız var.
Hepimiz, bütünsel sağlığımızı korumak istiyorsak, sağlıklı ve dengeli beslenmemiz, bedenimizin ihtiyaç duyduğu besinleri tüketmemiz gerekiyor. Doğada gerçekleşen değişimlerle birlikte vücudumuzun ihtiyaçları da sürekli bir değişim içinde oluyor.
Örneğin, havaların sıcak olduğu yaz mevsiminde su ihtiyacımızın arttığı için su oranı yüksek yiyeceklere daha fazla ihtiyaç duyarken, soğuk kış aylarında bağışıklığımızı destekleyen ve vücut ısımızın korunmasına yardımcı olacak yiyeceklere ihtiyaç duyuyoruz.
Tam bu noktada mevsimsel beslenme konusuna geliyoruz.
Mevsimsel beslenme nedir?
Ekolojik dengenin ayrılmaz bir parçası olan insan, diğer tüm canlılar gibi ihtiyaçlarını doğanın sunduğu kaynaklar aracılığıyla karşılıyor. Dolayısıyla binlerce yıllık evrim sonucunda bugünkü haline gelen bedenlerimiz, doğadaki değişimlerle ve döngülerle uyumlanmış bir ‘biyolojik ritim’ doğrultusunda hareket etmeye programlı.
Günümüzde yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıklarımızın çokça değişmesiyle birlikte, doğanın döngüsüyle uyumlu olmaması beden sağlığımızın yanı sıra, ekosistemin dengesine de zarar vererek doğal kaynakların çok daha hızlı tükenmesine, çevre kirliliğine ve gezegenin sağlığının da bozulmasına neden oluyor.
Mevsimsel beslenme, doğanın kendi akışına ve mevsimsel değişimlere göre sunduğu, doğal koşullarda, bulunduğumuz coğrafyada yetişen besinleri tüketmemizi, yani mevsiminde yetişen, yerel meyve ve sebzelerle beslenmemizi odağına alan, hem sağlığımız hem de çevre için sayısız faydası olan bir beslenme şekli.
Gelelim Mevsimsel Beslenmenin Faydalarına;
Bütünsel sağlığı destekler
Doğada kendi halinde, mevsim koşullarına uygun şekilde yetişen tüm besinler, insan vücudunun da o mevsimde ve çevresel koşullarda en çok ihtiyaç duyduğu besin öğelerini içeriyor, antioksidan özellikleri daha fazla oluyor.
Yani aslında doğa bize ihtiyacımız olanı, ihtiyacımız olduğu zamanda veriyor. Doğa ile uyumlu yaşamayı becerebilirsek sistem çok güzel işliyor. Doğanın bir parçası olduğumuzu inkar etmeye başladığımız zaman sıkıntılar başlıyor.
Bağışıklık sistemini güçlendirir
Mevsiminde ekilen meyve ve sebzeler doğal döngülere uyumlu bir şekilde büyür, doğaya rağmen değil. Mevsiminde yetişmemiş meyve-sebze, doğa şartlarıyla işbirliği yapılarak değil, doğayla mücadele ederek üretildiğinden verim odaklı tarımsal girdiler(hibrit tohum, tarım zehiri, sentetik gübre ve hormon dahil tüm maddeler)mevsim dışı üretimde(sera ve örtü altı) daha çok kullanılır.
Coğrafya ve iklime özgü yapıları olan yerel çeşitler, dirençli olmalarıyla daha sürdürülebilir bir gıda güvenliği sağlar. Ürünler, mevsiminde yetiştirildiği takdirde, hastalık ve zararlılara karşı daha dirençlidir ve dışarıdan müdahaleye daha az ihtiyaç duyarlar. Dolayısıyla, tarım zehirleri daha az kullanılır ya da hiç kullanılmaz.
Güneşte olgunlaşan, zamanı gelince hasat edilen, hasat edildikten kısa bir süre sonra hızla tüketilen mevsim meyve ve sebzeleri; soframıza ulaşana kadar binlerce kilometre yolculuk yapan, bozulmaması için olgunlaşmadan hasat edilen ve ancak kimyasallarla tazeliğini koruyabilen yiyeceklere kıyasla çok daha fazla antioksidan, besin öğesi ve sağlıklı bakteri (probiyotik) içeriyor.
Küçük ve yerel üreticileri destekler
Günümüzde tüm meyve ve sebzeleri mevsimi dışında da süpermarketlerde, manavlarda, hatta pazarlarda bile bulabilmek mümkünken; bu meyve ve sebzeler genelde yetişmeleri için uygun koşulların sağlandığı birkaç büyük serada ve endüstriyel çiftliklerde üretiliyor. Dolayısıyla mevsimi olmadığı halde satın aldığımız çoğu gıda, yerel üreticileri ve küçük işletmeleri değil, seri üretim yapan, pestisit kullanan, ürünlerini olgunlaşmadan hasat eden ve gıdada kaliteden çok niceliğe odaklanan endüstriyel tarım üreticilerini destekliyor.
Mevsimsel ve yerel gıdalar ise hem küçük üreticilerin desteklenmesini hem de besin içeriği daha zengin yiyecekler tüketmemizi sağlıyor.
Daha ekonomik ve bütçe dostudur
Depolama için geçmişten bu yana mağaralar, kuyular, mahzenler, toprak ve saman altına saklama ile yüksek yerlere asma gibi geleneksel yöntemler kullanılıyor. Depolama yöntemlerinin gelişmesiyle birlikte, birçok ürün kendi mevsimi dışında da pazara sunuluyor. Depolama sırasında koruma amaçlı kimyasal kullanımı ise hem sağlık açısından risk taşıyor hem de maliyetleri artırıyor.
Mevsiminde yetişen sebze ve meyvelerin üretiminde dışarıdan herhangi bir kaynak kullanılması gerekmiyor. Zaten o mevsimin koşullarına uygun sıcaklık, nem ve güneş ışığında büyüyebildikleri için yetiştirilmeleri için insan eliyle dışarıdan sağlanacak herhangi bir katkıya ihtiyaç duymaksızın, kendi kendilerine olgunlaşabiliyorlar. Üretim ve lojistik maliyetleri çok düşük olduğu için, çok daha uygun fiyata satın alabilir ve bu yolla bir yandan kendi sağlığımızı ve gezegenin sağlığını desteklerken, bir yandan da mutfak masraflarını önemli ölçüde azaltabiliriz.
Karbon emisyonlarını önemli ölçüde azaltır
Sofralarımıza gelen yiyeceklerin uzun yollar kat ediyor oluşu sadece ihtiyacımız olan besin öğünlerinden mahrum kalmamamıza ya da toksik bileşenlerin vücudumuza alınmasıyla hastalıklara daha açık hale gelmemize değil; atmosfere de önemli ölçüde sera gazı salınmasına neden oluyor. Yiyeceklerin soframıza ulaştığı zamana kadar kat ettiği yolun uzaması daha fazla fosil yakıt kullanılması ve gezegene daha fazla karbondioksit salınması anlamına geliyor.
Yaşadığımız bölgeye özgü, yerel ve mevsimlik ürünlerin tüketimi, iklim değişikliğinin en önemli sebebi olan karbondioksit gazı salımını azaltmasının yanı sıra, doğal kaynakların daha az kullanılmasını ve daha az kirletilmesini sağladığı için daha sürdürülebilir.
Her mevsim her gıdayı yemek zorunda mıyız sorusunun cevabını size bırakıyorum😊 Her ayın meyve sebzelerine bakabileceğim bir takvimim olsun isterseniz, Buğday Derneği'nin hazırladığı Mevsimsel Beslen takvimine bakabilirsiniz. Bir sonraki yazılarda görüşmek üzere…
Faydalanılan kaynaklar;
Comments