“…Yaşam ağında hepimiz birbirimize bağlıyız ve bu ağı ören yediklerimizdir. Eski çağların bilgesi Taitreya Upanishad’ın dediği gibi: Tüm canlıları oluşturan besindir. Canlı varlıklar besinden doğar, besinle yaşar ve öldüklerinde de yine besin olurlar.”
-Tohum ve Gıdanın Geleceği Üzerine Manifestolar-
Gıdayla bağımızı yeniden kurmak zorundayız.
Ah nerde o eski domatesler. Gıdamızın şifamız olduğu, koşulsuzca zehirsiz gıdaya ulaştığımız günler… Her ne kadar bu söylemleri içselleştirmiş olsam da aslında kendi adıma o günlere pek hakim olmadığımı söylemek yerinde olur. Çünkü ben menüsünde oyuncak verilen ve içeriğinde ne olduğu belli olmayan o meşhur hamburgerciye gitmenin müthiş bir şey olduğu sanılan bir çocukluk yaşadım. Hala ailemin beni oraya ödüllendirmek için götürdüğü zaman hissettiğim mutluluğu hatırlıyorum.
Evet o günlere pek hakim değilim çünkü Türkiye’de 1979 yılı ile 2018 yılları arasında pestisit(tarım zehiri) kullanımının yedi kat artış gösterdiğini göz önüne alırsak, bu yıl aralığının tam ortasında bir yerlerde doğdum. -Pestisitler tarımda ot, böcek, mantar öldürmek için vs. kullanılan ve büyük verimlilik vaatleriyle piyasayı talan etmiş, özünde ise çevreye, doğaya ve bize zarar veren toksik etkili kimyasal maddelerdir.-
Dolayısıyla her ne kadar ben de eski domatesler için vah vah etmek istesem de bunun bile bir şans olduğunu anlıyorum. Çünkü doğduğundan beri şehirde büyümüş biri olarak, doğumumdan bilinçlenip gıda konusunda doğru tercihler yaptığım zamana kadar yediğim gıdanın ne kadarının zehirsiz ve doğal olduğunu asla bilemeyeceğim.
Pestisitlerin sağlığımıza zararları
Öğrenmek her zaman o kadar da mutlu etmiyor insanı. İçimi karartmayı ne kadar istemesem de, bugün biliniyor ki, ömrüm boyunca vücuduma ne kadar girdiğini bilemeyeceğim bu tarım zehirleri kısırlık, üreme sağlığı bozukluları, hormonal sistemde ve sinir sisteminde bozulmalar ve kanser gibi sağlık sorunlarına yol açıyor. Elbette bir günde kanser olmuyoruz ancak bu pestisitler vücudumuzda yıllar içerisinde birikerek (biyobirikim), maalesef ki bizi hasta ediyor.
Üstelik bunları söyleyen araştırmalar tek bir toksik kimyasal maddenin sağlık üzerindeki etkisine odaklanıyor. Daha da açmak gerekirse tarımda kullanılan yüzlerce pestisit var; yediğimiz gıdalarda birkaç çeşit pestisitin olması muhtemel. Bu pestisit ziyafetinin ise sağlığımız üzerindeki etkilerinin saptanması konusunda bilim henüz vasat kalıyor.
Daha da üzücü olan bu tarım zehirleri bebek ve çocuklarımız için 10 kat daha fazla kanser riski taşıyor. Bu pestisitlerin sağlığa zararlarına dair araştırmalar yayınlanması da maalesef kullanımının hemen durdurulduğu anlamına gelmiyor.
Dünya genelinde yaklaşık 1000 civarında, Türkiye’de ise geçici izinlerle zaman zaman değişmekle beraber 340 civarında pestisit etken maddesi kullanılıyor. Evet, bilmek her zaman mutlu etmiyor:)
Ekosisteme zararları
Pestisitler aslında ot, böcek, mantar vb. ni kolay yoldan öldürmek, dolayısıyla da tarımda yüksek verim için kullanılıyor. Fakat durum öyle olmuyor; ot ve böcekler zamanla pestisitlere karşı direnç geliştiriyor. Bu durumda da daha fazla pestisit kullanılması öneriliyor. Daha fazla pestisit, daha fazla zarar derken toprağı zenginleştirerek fayda sağlayan çok sayıda faydalı canlı türleri zarar görüyor, su varlıkları kirleniyor, biyolojik çeşitlilik azalıyor ve gıdamızda pestisit kalıntısı bırakarak sağlığımıza zarar vermek gibi çok sayıda soruna yol açıyor.
Günün sonunda bu pestisitlerin sağlığımıza verdiği zararlar yalnızca bireysel sorunumuzmuş gibi değerlendiriliyor, ekosisteme verdiği zararlar ise hesaba bile katılmıyor!
Ne yapabiliriz?
Peki, gelin bu zamana kadar vücudumuza aldığımız tüm zehirleri bir kenara bırakıp, daha fazla iç karartmadan neler yapabiliriz, bunu konuşalım. İyi haber şu ki; hayatta her şey zıttı ile var olur. Siyahlar artarken beyazlarda artar. O yüzden içimizi ferah tutalım eğer istersek yapabileceğimiz çok fazla şey var.
0-Sorgulayabiliriz!
Her şey sorgulamakla başlıyor. Düşünmekten, araştırmaktan, sormaktan çekinmeyelim. Gıdamızın nereden geldiğini, kim tarafından yetiştirildiğini, zehir kullanılıp kullanılmadığını, yetiştirme aşamasında bir hak sömürüsü olup olmadığını ve doğaya zarar verip vermediğini sorgulayalım. Yalnızca gıdada değil, kullandığımız eşyaya, aldığımız hizmete aynı bakış açısıyla yaklaşabiliriz.
Satıcıya, üreticiye soralım. Hem böylece bir talep de yaratmış oluruz. Etiket okuyalım, sertifikaya dikkat edelim, güvenilir gıda konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarını destekleyelim.
1-Kendimiz yetiştirebiliriz.
Biliyorum bu yazıyı okuyan pek çok insan gibi nüfusun çoğunluğu da kentlerde yaşıyor. Haliyle bu ilk madde yanlış yazılmış gibi hissettirebilir. Ama hemen karar vermeyelim, fikrimizi değiştirebiliriz.
Apartmanımızın bahçesinde, balkonumuzda, hatta cam önünde bile bir şeyler yetiştirmek mümkün. Domates, biber, yeşillikler ve pek çok sebzeyi; adaçayı, biberiye, mercanköşk gibi pek çok aromatik bitkiyi balkonumuzda yetiştirebiliriz.
Nicelikten ziyade yaşadığımız tatmin duygusunu da göz önüne alırsak balkon bahçeciliğinin keyfi paha biçilemez. Üstelik bu yaz hiç yeşil biber satın almama gerek kalmadığını da gururla ekleyebilirim.
2-Gıda topluluklarına katılabiliriz.
Gıda toplulukları zehirsiz tarım yapan üreticileri ve gıdasının sorumluluğunu alan türeticileri bir araya getiriyor. İşler gönüllülük esasına dayalı olarak yürütülüyor. Genelde 2 haftada bir sipariş usulü, buluşularak dağıtım gerçekleştiriliyor.
http://gidatopluluklari.org/?page_id=103 bağlantısından şehrimizde bir gıda topluluğu olup olmadığını öğrenebilir, daha da iyisi biz de apartmanımızdakilerle, mahallemizle ya da yakın çevremizle bir araya gelerek bir gıda topluluğu kurabiliriz.
3-Organik pazarlardan alışveriş yapabiliriz.
Bir kuruluş tarafından denetlenen, sertifikalı üreticilerin olduğu organik pazarlardan alışveriş yapabiliriz. Her organik pazara hemen güvenmemekte, sertifika ve denetim hususunu sorgulamakta fayda var.
Organik pazarların dışında konuşacak olursak, her çiftçinin sertifika alması finansal sebeplerden dolayı mümkün olmayabiliyor. Dolayısıyla sertifikası olmayan ama zehirsiz üretim yaptığına güvendiğimiz küçük üreticilerden alışveriş yaparak onları da destekleyebiliriz.
Gıdamızın şifamız olduğu günler dilerim!
YARARLANILAN KAYNAKLAR
FAYDALI OLABİLECEK BAĞLANTILAR
Kommentare