Çocuklarımıza sağlıklı bir gezegen bırakmak istiyorsak.. diye başlayan o cümleyi kuracağımız zamanları geçtiğimiz için şöyle diyeceğim; şimdi, içinde bulunduğumuz şu anda sağlıklı bir gezegende yaşamak istiyorsak hepimizin tercih etmesi gereken yaşam şeklidir.
Ekolojik yaşam doğanın üzerinde egemenlik kurmaya çalışmadan onunla uyum içinde olduğumuz bir haldir. Tüketmeye değil, türetmeye dayalıdır. Ondan verebildiğinden fazlasını almamaktır. Sonsuz sandığımız kaynakların aslında tükenebilir olduğunu ve eğer böyle çılgınca yaşamaya devam edersek nefes alabilecek temiz hava, içebilecek su ve yiyecek hiçbir şey bulamayacağımızı hatırlatır.
Doğadan başka evimiz olmadığını anladığımızda ise ekolojik dönüşüm başlar. Ki bu dönüşümlerin en güzelidir. Ekolojik yaşama motivasyonumu yanı başımızda ki gerçeklerden alıyorum. Tüm bu insan eliyle yapılmış faaliyetlerin neticesinde doğanın tahrip olması, biyoçeşitliliğin azalması, okyanuslarda ki çöp adaları, iklim krizi ve hepsinin altında her şeye egemen ve sahip olmaya çalışan insan egosunun devam ettirmekte olduğu yıkım… Tüm bunları bir kez gördükten sonra inkâr etmenin benim için mümkün olmadığını biliyorum.
Tüm bu ekolojik dönüşüm serüveni aslında şehirdeki yaşamlarımızda, mevcudiyetimizde ki en büyük sıkıntının doğamızdan kopuk yaşamak olduğunu fark ettiğimde başlıyor. İşte o günden beri doğayla uyumlu yaşamak için daha fazla neler yapabileceğimi sorguluyorum. Okuyor, araştırıyor ve deniyorum. Günün sonunda her seferinde, bulduğum ekolojik yaşam ipuçlarının aslında kadim toplumların doğal yaşama şekli olduğunu anlıyorum. Ve diyorum ki ekolojik yaşam mümkün!